Bu maçla ilgili yazıya, son 11 yılın en iyi lig başlangıcını yapan, Süper Kupa’yı alarak Avrupa liginde de gruplara kalan Beşiktaş ve Gio hocayı tebrik etmeden önce, samimi olarak Bülent Uygun’u tebrik etmekle başlamak gerekiyor. Oyun kalitesi ve iştah olarak ligin zirvesinde, istim üstündeki Beşiktaş’ı durdurabilmek için, elindeki oyuncu kalitesi ve ligin futbol kültürünü göz önünde bulundurarak en doğru oyun anlayışıyla takımını sahaya sürdü.
Her ne kadar eninde sonunda golün geleceğini ve tek golle de olsa finalde maçı kazanacağımızı düşünsem de, ilk yarıda kazanılan şans penaltısı olmasa, ki ilk yarıda rakip ceza sahasında topla buluşmanın Beşiktaş adına 6 ve tek gole yakın pozisyonun da Rashica ortasında Immobile’nin vuruşu olduğunu düşünürsek, muhtemel ilk yarıda istediğini büyük ihtimalle almış ve maçtan da puan alma şansını yükseltmiş olacaktı.
Bunu da eskilerin tabiriyle “otobüsü kalenin önüne” değil, ama ikinci bölgede çekerek, oyunu oldukça dar bir alana sıkıştırarak yapması, dediğimiz gibi kendi takımının ve ligin gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda oldukça akıllacaydı. Ayrıca bu planı yaparken, daha önceki maçlarda da belirttiğim Kartal’ın kanatsız olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurduğunu düşünüyorum. Çünkü bu tip bir oyunun muhtemel en büyük anti tezi, oyunu kanatlara yayarak o kümeleşmeyi genişletmek ve gerek kanatlardan yapılacak bindirmelerle, gerek topu tekrar kanattan genişlemiş alana yönlendirerek aranılan pozisyon şanslarının yakalanması, ama kanatsız bir takımın bunu yapması oldukça zordu ve olmadı.
Taktiksel düşüncesinin yanında, umudunu ve planını bağladığı başta belirttiğimiz futbol kültürü ve lig gerçeğine gelirsek de, hepsini takip edemesem de eminim ki Avrupa’nın ilk 10 liginin içinde, oyunun bu kadar durduğu, her ikili mücadelede yerde kalındığı ve buna çalınan düdüklerle çanak tutulduğu, anti futbolun bu kadar prim yaptığı bir lig yoktur.
Bu futbolu ve anlayışı benimseyen, eti budu belli takımların hocalarına kızmanın gerçekten bir anlamı yok. Sıkıntı ülkemiz futbolunun gelişiminin neredeyse her sene değişen yabancı sayısıyla, bırakın yeterli altyapı tesisi kurmayı ya da alt ligleri, adına süper dedikleri ligde bile patates yetişecek tarlalarda maç oynanmasında sorun görmemesiyle, iki takımlı rekabet yaratma komplosunun tetikçiliğini yapan hakemleri sahaya doldurması ve ödüllendirmesiyle, milli takımı ezberden yurt dışında oynayan ve renkli forma giyenlerle doldurmayla, primle, gazla, vatan millet sakarya ile sağlanabileceğini düşünen sistem ve bu sistemin kurucu ve kollayıcılarıdır.
Bu ülkeye en yabancı kelime ne diye düşündüğümde, uzak ara her zaman karşıma çıkan o güzel kelime, “liyakat”tır. Siyasetinden futboluna, özel sektöründen kamusuna, personelinden yöneticisine liyakat ile değil ama eş dost akraba hemşehri adamcılık ile doldurulan kadrolar ile futbolda da gelinebilecek yerin buradan öte olması mümkün değil ve olmayacak. Bu ülkede seyir zevki yüksek, Avrupa ile mücadele edebilecek, kaliteli bir futbol görmek istiyorsak, öncelikle Türk futbolunun başına işinin ehli ve hak eden insanları yerleştirmek gerekiyor, ki ancak sonrasında aşağıya doğru bir dalgalanmayla, böyle futbolları, böyle hakemleri ve böyle stadları izlemek zorunda kalmayalım.
Benim kanaatimce güzel tespit.Yazarimizi tebrik ediyorum.