88/89 sezonunda beri aklım yeterek takip ettiğim bu ismi süper cismi vasata yaklaşmayan ligde, son yılların en üst klasman sayılan Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus gibi hakemleri de dahil, Beşiktaş’ı durdurmak için, yeterse ince işçiliklerle yetmezse doğramak için sahaya çıkmış onlarca hakem gördüm, ama dün akşamki hakem bunlardan biri değildi. Sadece, son jenerasyonda sıklıkla gördüğümüz, futboldan bihaber ve son derece yetersiz ama yetersizliği ölçüsünde de şark kurnazı olmaya çalışan hakemlerden biriydi.
Tartışılmasına bile gerek olmayan pozisyonların detayına girmeden, hep söylediğim gibi, hakemleri, VAR’ı, MHK’si, futbol federasyonu tüm kadroları başkanına kadar, liyakatli yabancılar gelip bu işin nasıl yapılması gerektiğini göstermeden, Türk futbolunun marka değeri ve kalitesi bir santim ileriye gitmeyecek. Tabi bunun olması için de öncelikle bu endüstriyi yöneten ve bu kadroları seçenlerin, kirli/çıkarcı zihniyetlerinin değiştirilmesi gerek. Yoksa daha onlarca yıl, maç değil hakem yazar ve konuşuruz, batı cephesinde değişen hiç bir şey olmaz.
Öncelikle Gedson’un son iki üç maçlık sallanmasından ilk yarıda silkelenip, ikinci yarıda tamamen çıkması 11 dakikada maçı Beşiktaş’a çevirmeye yetti. Ligin en alt sırasından en üst sırasındaki rakiplerine karşı oynadığı tüm maçlarda defalarca gösterdiği gibi, atletizmi bu lig seviyesinin çok üstünde ve dengeleri değiştirmeye yetiyor. Golü bulduğu pozisyonda sakatlanıp çıkması ise maçın oyuncusu olmasının önüne geçen bir talihsizlikti. Tahminim ve temennim Frankfurt maçı düşünülerek tedbiren çıkarıldı, ki umarım öyledir çünkü o maçta çok ihtiyacımız olacağı kesin.
Gedson’un yanında, Rashica’nın kalitesinin çok üstünde olan oyun disiplini ve forma aidiyeti, maçı Beşiktaş adına çözen bir diğer önemli unsurdu. Zaten bir Gedson veya Rafa Silva ayarında olmasa da, bu lige yeterli olan atletizmi ile Rashica, çalım ya da topla içeriye doğru dripling gibi denemelere girmeyip basit oynadığında, kafasını kaldırıp Immobile’ye yaptığı orta ve aldırdığı penaltıda olduğu gibi topsuz koşuları ile bu takımın yarım da olsa tek ve en etkili kanat oyuncusu.
N’dour’un da oldukça fazla maç tecrübe/fizik eksikliğine rağmen, bu haliyle bile selefinin aksine bulunduğu alanı doldurup belli bir oranda defansif caydırıcılık sağlayabilmesi, özellikle bu sezon deplasmanda oynadığımız diğer lig ve avrupa maçlarındaki rakiplerinin aksine, oldukça sorunlu ve zayıf rakibinin orta saha geçişlerini ve güle oynaya Beşiktaş onsekizine inmelerini durdurmaya yetti. Daha çok süre alıp fiziksel eksikliğini ve çevresindekilerle uyumunu arttırdıkça, oyunu rakip sahaya yıkma süresinin daha kısıtlı olacağı, özellikle dış saha ve göreceli sert rakiplerle oynanacak maçlarda Musrati’nin yerine ciddi ciddi düşünülmesi gereken bir alternatif olması gerektiğini net bir şekilde gösterdi.
Joao Mario ve Onana detaylarına gelecek olan Frankfurt maç yazımda inceden dokunacak olmakla beraber, sonuç olarak, sezon başından beri bahsettiğim bu sezon Beşiktaş’ın Avrupa ve ligdeki yerini belirleyecek olan kadro derinliği ve oyuncu profil çeşitlemesini arttırmanın gerekliliği sanırım bu maçta daha iyi anlaşılmıştır. Onur’u da sayarsak, 2,5 bekinin ve ne oyun kurucu ne skorer tek net bir kanat oyuncunun olmadığı bu tip maçları, Kayseri’de kurtarsan da Frankfurt ya da bir derbide yaşamak istemeyeceğimiz aşikar. Bu sezon her iki kulvardaki sıralamada Ocak transfer dönemi oldukça belirleyici olacak.
YORUMLAR