Öncelikle bu maçın hikayesinin, her taktiksel detay ve performanstan önce zemin, sonra geri kalan herşey ile alakalı olduğunun altını çizelim. Kulağa çok basit ve hatta bahane gibi gelse de, hayatı boyunca tüm antremanlarını ve koşularını çim üstünde yapmış bir yarış atının, ki futbol sadece koşmaktan ibaret de değilken, birden beton üstüne döşenmiş çimin üstünde koştuğunu düşünün. Top kontrolünden vücut kontrolünüze bir çok değişkene 90 dakika içinde adapte olmaya çalışmak, kendim de çok iyi bildiğimden, gerçekten zor.
Bu yüzden normal şartlar altında, rakibin piyasa değerinin dört katından fazla değeri olan Beşiktaş’ın oyunu ve maç sonucu çok daha az kabullenilebilir olacakken, bu zemin şartlarında anlayışlı olup, rövanç maçına bakalım demek en makul seçenek gibi duruyor.
Saha üstüne geçersek de, Beşiktaş adına en olumlu yan, muhtemelen yorgunluğun da etkisiyle oyunun kontrol altında tutulmaya çalışıldığı son 20 dakika hariç, takımın isteği ve enerjisiydi. Antalya maçında genel kanının aksine maçın yıldızı olarak gördüğüm Gedson, bu sefer de defansif değil ofansif performansıyla yine sahanın yıldızıydı. Deplasmanda alınmış olan avantajlı denebilecek skorun yanında bu maçın en önemli kazanımı Gedson’un modern ve gerçek bir 8 numara olmaya atmış olduğu büyük adımdı. Emirhan Topçu’nun performansı da, yapay çim ve bir Avrupa deplasmanı olmasına ve Masuaku ile ilk kez beraber oynamasına rağmen, özellikle ilk yarıda çok iyi, genel olarak umut vericiydi.
Lugano’nun atak formasyonunun büyük ölçüde merkez odaklı olması sebebiyle, Gio hocanın Rafa’yı sola atıp, merkezi daha dirençli tutma düşüncesi oldukça makul gözükse de bence atladığı tek detay, Musrati’nin defansif nitelikleri ve Ndour’un henüz fiziksel olarak yeterli seviyede gözükmemesi sebebiyle, bu ikilinin oldukça hantal ve müdahalesiz kalmasıydı. Gedson’un o bölgede olmadığı her atakta rakip elini kolunu sallaya sallaya 18 önüne kadar geldi ve o noktada bile yine müdahalesizlik sebebiyle rahat rahat sağ ve özellikle sol taraftan ceza sahasına girdi ve attığı 3 golü de bu şekilde buldu.
Neden Masuaku değil de, Musrati-Ndour ikilisi diyebilirsiniz, ama zaten Masuaku çok bilinmeyenli bir denklem değil, soldan sıkıntı yaşandığı ve yaşanacağı oldukça aşikardı. Burada ince detay, atakların sol kanattan değil, göbekten gelişmesi fakat ceza sahası içinde soldan sonlandığı. Sol beki değiştirme şansı olmadığından, Ndour yerine Onana orta sahada çok daha fazla direnç sağlayabilir ve rakibin bu kadar rahat gelmesinin önüne geçilebilirdi, ki oyuna girdikten sonraki bölümde de olan tam olarak bu oldu.
Artık Ah Musrati ile ilgili de bir paragraf açmak zorundayım. Uzun zamandır Musrati ile ilgili fikirlerimde gel gitler olsa da, bu maçla beraber biraz daha netleşmiş gibi. Bu kadar müdahalesiz, rakibin gelişini sadece izleyen ve yanında/karşısında eskort görevi gören bir altı numara ile oynamak gerçekten zor. Belki iç saha maçlarında, özellikle kapanan rakiplere karşı bu durum tolare edilebilir, hatta ofansif özellikleri sebebiyle avantajlı da olabilir. Lakin zorlu deplasman maçlarında, misal gelmekten olan Sivas deplasmanı, bence artık Musrati yerine Onana düşünülebilir.
Gio hocaya güvenim tam olduğundan ve hatalarından ders çıkaracağını, olumlu yanları da daha da ön plana çekeceğini düşündüğümden, Beşiktaş’ın bu turu İstanbul’da zorlanmadan geçmesini bekliyorum. Tüm bunların ötesinde, hakem konuşmadan bir maç izlemek ve yorumlamak ne kadar da keyifli!..
YORUMLAR